BİZDEDE

Kazı Tekniği Ana İlkeleri

ANA İLKELER

1- kazı alanı mümkün olduğunca geniştutmak

2- Kazıyı uygun aletlerle yapmak (kepce gibi makinalarla yapmamak)

3- Yanları dik olmalı (90 derece dik olmalı)

4- Çıkan toprağın nereye atılacağı önceden belirlenmeli

5- Çıkan toprak enkazı kazı alanında en az 2 metre ileride tutulması.

6- Kazıdan önce ve sonra alan resimlenmeli,

7- Kazı öncesi kazı alanı5x5 cm kalınlığında 40 Cm uzunluğunda kazıklar çakılmalı ve bu kazıklara ip bağlanarak kazı alanı bir çerçeve içine alınmalıdır.

8- Bir miktar toprak kazıldıktan sonra zemin temizlenmelidir, çünkü bu katman insanoğlu tarafında oluşturduğundan, gömüyü yapanın bıraktığ herhangi bir iz sizi sonuca götürebilir.

Bu anlattıklarımız yasal izin alınmışbir kazı varsayarak anlatmışolduk, yasal olmayan kazı yapmaktan kaçınınız.Bizden uyarılması, hayırlı olsun





KAZI TEKNİĞİ

Kazı öncesi yapılması gereken önemli işler, kazının amacı, kazı için uygulanacak yöntem ve ayrıntılı bir program hazırlanması başarının temel ilkesidir.

Kazıya; yasal , parasal ve işgücü şeklindeki sorunlar çözümlenmeden başlanmamalıdır.

Kazı yapılacak alanın toprak ve jeolojk yapısı kazı yapan için bir kaynak halindedir, bu kaynak yazılı bir metin nasıl okunuyorsa öyle okunmalıdır. Çünkü toprak yapısını katmanlarını okumak bu bilgiler tarhsel bilgi niteliğindedir, toprak katmanları iyice okunmazsa kazıda başarı sağnmayacak kadar ciddi bir konudur. Kazıyı yapacak insanın toprak yapısını çok iyi okuyabilecek bir tercubeye sahip olması gerekir,böyle bir tercubesi yoksa mutlaka uzman birinde yardım almalıdır.

Kazı işi kendi başına bir bilim dalıdır. Bu nedenle amaç, ve yöntemleri vardır.

1- Kazılacak alan tabakası çok iyi belirlenmeli ve bulunan tüm özelliklere programa dahil edilmek üzere kayıt altına alınmalıdır. Üzerinde belli bir zaman geçmiş yüzey,açılmış çukur ve benzeri gibi tabakalar insanoğlunun müdahalesi sonucunda oluştuklarında farklılık içerecektir. İnsan tarafından oluşturulan katmanlar üzerinde ne kadar zaman geçerse geçsin orijinal tabakaya göre yımuşak, yine orijinal tabaka bitki örtüsüne göre farklı bir bitki örtüsüne sahiptir.İnsan tarafında oluşturulan katman üzerinde yetişen otlar ana tabakaya göre uzun boylu ve kökleri kalın olur. Bu imceliği ancak bu konuda uzmanlaşmış biri tarafında fark edilebilir. Aradığınız şeyler insan tarafında oluşturlan katman içinde olur aranacak katmanda bu katmandır. bu nedenle katmanlar itina ile incelenmelidir.bBu yöntem kazı biliminin ana öğesidir.

2- İnsanoğlunun müdahalesi sonucunda oluşan tabaka içinde insan oğlunun izleri vardır.rengi yapısı orijinal katmana göre farklılık taşır. Bu nedenle ana katmanla uğraşıp zaman ve maliyet kaybına neden olmamak yararınıza olacaktır.

3- Tabaka katmanları aşağıda ki izlenmelidir.

A)- Zamanla en üste kendiliğinde oluşan katman
B)- Kamufle katmanı
C)- Sertleştirilmiş, çamur,kil kum yada taş gibi katman
D)- Çukur duvarları
E)- Orijinal katman (ana katman)

-




ANADOLU PİRAMİTLERİ : Tümülüsler...

Bu tip yapılar kral,prens,prensesve yerel beyler (tekfurlar) gibi soylu sınıfına mensup kimseler için inşa edilmiş görkemli yapılardır.

Yüzlerce insanın günlerce çalışması sonucunda inşa edilen yer yer yükseklikleri 50 metreyi aşan bu yapılar, bilimsel yöntemler uygulanmadan kazılmaları hem zor hemde çok yanlıştır. Bu yapılar içinde mezarlar 2 şekilde olabilmektedir. bazılarında mezar ağaç yada taşlarla oluşturulan oda içinde olur. Bazıları ise ana kayaya yapılmış odalar içinde olabilmektedir. armağan bakımında çok zengindirler. Ancak definecinin umduğu gibi cil cil altın çıkmayabilir.
Bu yapıların en önemli özelliklerinden biri; soyunlara karşı alınmış tedbirlerdir. mezar odası yapıldıktan sonra üs tabaklar hep soyunlara karşı korumak amacı ile inşa edilmiştir. Bu nedenle bu yapılara tepe noktasından girmek en büyük hata olur, çünkü boyları yer yer 50 metreyi aşan bu tümülüslerde tepe girdiğinizde hiçbir başrı şansınız olmayacaktır. 50 yada 10 yada 5 metre gibi bir derinlikte yukarıya doğru kaya parçalarını taşımak, toprağı taşımak yorucu zaman alıcı ve işçilik bakımından zarar vericidir.

Mezar odaları tümülüsün tam orta merkezinde tabanda bulunur. Bunun için mezara ulaşmak için geliştirilen ve aşağıda anlattığımız yöntemleri kullanmak fayda sağlayıcı ve başarı için şarttır.

Boyları alçak ve geniş olan tümülüsleri kazmak için; önce bu tümülüslerin çapı bulunur. daha sonra tepe noktası tespit edilir, tepe noktasına bir kazık çakılarak yapı 4 eşit parçaya bölünür , bölmeler ip çekilmek suretiyle yapılmalıdır. kazılması uygun olan dilim seçilir, yapının tam eteğinde başlanarak kazılır ve merkeze doğru mezar odası çıkana kadar kazıya devam edilir. Bu esnadan mezara denk gelinmez ise çaprazdaki dilim çeşilir ve mezar odası bulunana kada r kazıya devam edilir. Aşağıdaki resimde görüldüğü gibi,

Resim

Boyu yüksek olan tümülüsleri kazmak pek kolay iş değildir. Zaman para ve işçiliği çok olan bir çalışmadır, biz en ekonomik olan 2 yöntemi anlatacağız. Eğer xxxxx varsa ozaman işimiz biraz daha da kolaylaşır. Bu tümülüs taranır tespit edilir ve o nokta işaretlenir, tümülüsün en uygun yönünden önce genişleyen sonra daraln tipde 2,3 metre genişliğinden 170 CM boyunda tünel kazılarak mezar odasına gidilmeye çalışılır. Eğer elimizde simsik ipuls radar cihazı yoksa o zaman tümülüsün uygun yönünden turarak önce daralan mrekez yaklaştıkça dahada genişleyen 150 veya 170 cm yüksekliğinden bir tünel açılarak mezar odasına ulaşılmaya çalışılmalıdır. aşağıdaki resimde görüldüğü gibi.

Resim

Bu anlattıklarımız yasal izin alınmış bir kazı varsayarak anlatmış olduk, yasal olmayan kazı yapmaktan kaçınınız.Bizden uyarılması, hayırlı olsun







MEZAR KAZILARI



Günümüzde olduğu gibi eski medeniyetlerden de cesetler inançlara göre saklanırdı. Bu saklama işi medeniyet ve inançlara göre farklılık göstermektedir.

Bu konuda en basit mezar türü toprağa açılmışbir çukur şeklinde , bazen bu çukurun kenarları taşlarla örülerek bir sandık halinde olabilmektedir.

Eski medeniyetlerde ölüler bazen yerleşim alanı içine gömülürdü, Yerleşim alanı içine gömülen cesetler genelde odaların tabanında yer alırdı. bazende yerleşim alanı içine gelişi güzel yerlere gömerlerdi.

Yerleşim alanları dışına yapılan ölü gömme, toplu mezarlık alanları oluşturulurdu.

Mezar kazılarında öncelikle dikkat edilmesi gereken unsur, kazılacak mezarın hangi medeniyete hangi din mensubuna ait olduğu bilinmelidir. bilinmiyorsa araştırılmalıdır. Mutlaka bir kanaate ulaşılmalıdır. Bu tür mezarlarda pek fazla değerli eşyalar bulunmaz, çoğu zaman boşolurlar, Yani ölü armağanları olmayanlar çoğunluktadır.

Bu alanlara Kazı yapılırken mutlaka deniyimli olmak yada deneyimli birinde yardım almak kazı yapanın faydasına olacaktır.

Bu tür kazılarda dikkatlice üstten alta doğru kazılarak inilmelidir. kazının genişçaplı olmasına dikkat edilmelidir. Cesede ait kemiklere ratlanınca tam orta yerinde temizlenmeli kemiklerin kırılıp dağılmamasına dikkat edilmeli , ölü armağanları alındıktan sonra kemikler paketlenip en yakın müzeye teslim edilmelidir.

Mezarda çıkabilecek içi toprak dolu kap kacak gibi eşyalar rast gele boşaltılmamalı, içindeki toprak paketlenip incelenmek üzere iligili müzeye teslim edilmelidir.

Yerleşim yerleri dışında toprak üzerinde hiç bir nişanesi olmayan mezarlıkların keşfi çoğu zaman rastlantı şeklinde olmuştur. Böyle bir rastlantı esnasında mezarlık alanı iyice tespit edilmeli, Bunun için:

Bitki örtüsünün farklılaştığı yerde başlanarak 5x5 cm kalınlığında 40 cm uzunluğundaki kazıklar 1x1 metre aralıklarla çakılmalı, ve bu kazıklar ip ile birbirine bağlanmalıdır. Daha sonra 25 MM kalınlığında darbelere dayanıklı 150 cm uzunluğunda T şeklinde bir demir kazık ile iple yaptığımız plan karelerine merkezine çakmalıyız. demir kazğımızın kolaylıkla çakıldığı yer mezardır.

Bu anlattıklarımız yasal izin alınmışbir kazı varsayarak anlatmışolduk, yasal olmayan kazı yapmaktan kaçınınız.Bizden uyarılması, hayırlı olsun





İBN HALDUN'DAN DEFİNECİ PROFİLİ

İbn Haldun


1332-1406 (Hicrî 732 / 808) yılları arasında yaşamış bir İslam bilginidir. Aslen Tunusludur, hicri 784 yılında Kahire'ye yerleşir.Türkçede bilinen en ünlü eseri Mukaddime'dir, bu eserinin bir bölümünden defineciliği anlatmaktadır

Günümüz defineciliği ile karşılaştırın o günden bu günümüze kadar ne kadar ileri gitmiş hep birlikte görelim,

İbn Haldun 1400'lü yıllarından definecinin portresini şöyle açıklamaktadır;

Şehirlerde oturan, akılları zayıf olan kimseler yerde gömülü olan defineleri aramaya düşkündürler. Define arama işini sadece kazanç temin etmek için yapmaktadırlar. Bunlar eski kavimlerin bütün servetlerinin yeraltında gömülü olup bütün bu servetlerin tılsımlı ve sihirli mühürlerle mühürlenmiş olduğuna ancak bu tılsımların ilmine vakıf olanların, tılsımların çözülmesine hizmet eden buhur ve kurbanlar getirenlerin,tılsımları çözen dualar ve bu duaları bilenlerin tılsımı yada sihirli mühürleri çözeceklerine inanırlardı. (1400' lü yıllarda tılsım anlayışı ile 2010 yılındaki modern tılsım anlayışı hep aynı değişmemiş)

Afrika şehirleri, İslamiyet'te önce yaşamış Frankların ve diğer Afrika'da hüküm sürmüş kavimlere ait define gibi hazineleri tılsım yada sihirli mühürlerle gömüldüğünü, mutlaka tılsım ve sihirli mühürlerin çözecek olanların bu defineleri yer altında çıkarabileceklerine inanırlardı.

Doğu ahalisi de Kipti ve yunan kavimlerinin ve Romalıların tılsımlayarak servetlerini yerin altına sakladıklarına inanırlardı, buna dair ağızdan ağza hurafe şeklinde hikaye ve aslı olmayan sözler nakledilir.Tılsım ilmini bilmeyenlerin definelerin bulunduğu yerde kazı yaptıkları zaman bir şey bulamadıkları veyahut haşerelerle dolu bir halde buldukları veyahut mücevherlere rast geldikleri halde tılsımları çözme ilmini bilmedikleri için bekçilerin yalın kılıçları ile defineyi muhafaza ettiklerini gördükleri gibi korku dolu hallerle karşılaştıklarını anlatırlar. ( Günümüz defineci haline benzemiyor mu? )
Batı Afrikada tabi yollarla kazanç elde etmeye çalışan aciz bazı Berber taifesi de servet ve derece sahiplerine Arap yazısından başka bir yazı ile yazılan ve etrafı haşiyelerle çevrilmiş olan veyahut yabancı dillerden çevrildiği idda edilen yazılar olduğunu, bu tür yazıların tılsımları çözen,sırları ve definenin yerini bildiren ve bu yazıların defineyi gömen kavimlere ait olduğunu söylerlerdi, berberler bu yolla kazanç temin ederlerdi. ( Günümüzdeki şeytan üçgenine benzemiyor mu? defineyi insanların cebinden arayan tek millet 21. asra ait değilmiş 14. asırdan da bu uyanıklar varmış, 21.asrın Berber taifesi değiller mi?)
Akılları kıt olanlardan bazıları, işçi kuvveleri toplayarak,rakiplerden ve hükümet memurlarının gözlerine ilişmeden sakınarak gecelerin karanlığı altında kazılara başlar,kazılar esnasında bir şeyler bulamadıklarından,bunun sebebini definelerin tılsımlı ve sihirli mühürleri kırmak için bilgi sahibi olmadıklarına yorumlarlardı. umut ve tamahların arkasını büsbütün kesmemek için kendi kendilerini aldatırlar.Bunları bu yola sevk eden sebeplerin başında tabii kazanç vasıtaları olan ticaret,çiftçilik sanat yoluyla geçinmekten aciz olmalarıdır. ( Bu Tarif bizlere benzemiyor mu?)
Mısır ahalisinde bazıları, şehirlerine gelen yabancıları gördüklerinde, defineye düşkün oldukları için bu yabancılar dan yardım isterlerdi, Defineciler büyük servetlerin Nil nehri altında olduğuna inanırlar,düzmece defter ve uydurma yazılarını ve yalanlarını örtmek için Nilin akıntılı suyunun defineleri bulmaya engel olduğunu,Nil nehrinin yatağını değiştirmeyi planlarlardı,Sihiri İlminin mısırda atalarından gelmesi, sihirli eserler bulunan toprakları gözlerinin önünde bulunması definecilerin tılsımlı defineler aramalarına sebep olmaktadır. Fravun ve sihirbazların kıssası eski Mısırlıların sihir ilmindeki uzmanlıklarına tanıklık etmektedir. Sihirin güzü ile Nil nehrinin sularını yer altına geçirmesinde kadar kalkışmışlardır. ( Günümüz medyumları, cincileri, muskacıları,tılsımcıları gibi...)
Define arakasında koşanlar tarafından uydurulan bir hurafe bir yalandan ibarettir. Bunların bunların define araştırmak hususunda acayip hileleri ve terimleri vardır. Bunlar yalancılıkla o dereceye varırları ki , define bulunması zan ve tahmin edilen meşhur yerler ve binaların yanına gelerek bir müddet orda kalırlar, çukurlar kazarak yalan işaretler koyarlar. Bundan sonra akılları kıt olan kimselere, uydurdukları bu işaretleri gösteririler ve kazmaya tevsik ederler , o binada sayısız define ve değerli eşyaların olduğunu söylerler.tılsımları çözmek için lüzumlu olduğunu söyleyerek, ve gerekli olan kök ve buhurları almak için para isterler. Kazılacak o yerlerde yalancıların koydukları işaretler görülünce sevinirler. Hissetmeyecekleri bir halde aldatılmış olduklarını hissedemezler. Define bulacaklarını idda edenlerin kendi aralarında kullanmakta oldukları terimler vardır. Bunlar uyduruk terimlerdir, buhurlar ile buhurlamak ve kurban olarak hayvan boğazlamak gibi çeşitli hileleri konuşurken kullanırlar ve paralarından faydalanarak kimselerden bu hileleri gizlemek istemezler. Gerçekte is bu husus bilgiler verilmemmiş ve rivayet yoluyla da haberler nakledilmemiştir. Hepsi bu uydurma şeylerdir.

Bil ki, definler bulunuyorsa da , nadir bir tesadüftür. Bilgi kast ile bulunulmaz. Hem ve servetlerini gömmek bir ihtiyaç bir zaruret olmamıştır ki. İnsanlar mallarına toprağa gömerek tılsımlamış olsunlar . bu eski çağlarda bir mecburiyet olmadığı gibi bir ihtiyaçta değildir. Hadiste alınan ve İslam hukukçuların tarafından “ beşte bir “ devlet hazinesine ait olduğu belirtilen define ve hazinlerden maksat, cahiliye çağında gömülmüş olan servetler olup , yukarıda anlattığım gibi bilgi ve maksat ile değil , tamamen tesadüf ile bulunmuştur. Üstelik servetini toprak altına gömen insanlar sihirleyerek ve tılsımlayarak ve daha sonra gelen nesillerine aktarırlar. Levha ve sayfalar kolaylık gösterme amacıyla bırakılabilir. Bunun define ve hazine saklama amacına aykırı olduğu bellidir. İnsanların define bırakmak amaçları tabi ki vardır. Bunu gömen insanlar evlatlarının torunlarının veya diğerlerinin faydalanmak amacıyla bırakmıştır. İstinasız olarak mal ve servetini gömerek yer altında gizleyerek , kaybolup gitmesini veya başka bir kavmin faydalanmasını istemiş olabilir. Bu aklı başında bir adamın işi değildir.

Geçmişte bizden önce yaşamış olan kavimlerin (ibn Haldun dönemi) mal ve servetleri ve bu servetlerin çokluğu ve bolluğu hakkında söylenen sözlere gelince, bil ki , altın , gümüş , mücevher , meta ve eşya, demir , kurşun , bakır ve diğer mülk ve madenler insanların topluluk halinde çalışması sonucunda elde edilen maden , mal ve mülklerden ibarettir. Bunlar toplumların gelişmesini artıran , sosyal hayatın durgunluğu nispetinde eskiyen nesilleridir. Bu servetlerden insanların ellerinde bulundurma maksatları sosyal hayatın talep eden ve icaplarına göre bir yerden başka bir yere , bir devletten başka bir devlete intikal eder. Mesela mal ve servet Afrika da eskilmiş ise Kuzey kavimlerde çoğalmıştır . Altın , gümüş , kurşun , bakır ve kalayın hali de böyledir. Bunların her biri az bir müddet içinde yok olup gidebilir.

Mısırda define aramanın çok olma sebebi şudur : binlerce yada daha çok yıllar önce Mısırda Kıbti’ler yaşamıştır. Onlar eski kavimlerin bir adeti olmak üzere, ölülerin sahip oldukları altın , gümüş , mücevher ve incileriyle birlikte gömerlerdi. Kıbtler devleti yıkılarak Fars’lar Mısır’ı ele geçirdikten sonra Kıbti’lerin kabirlerini açarak yer altında çok mal ve servet çıkardılar. Farslardan sonra yunanlarda aynı şekilde hareket ettiler. Hükümdarlarının Mezarı olan ehramlarda ve başkalarınındı sayıp tükenmez derecede çok definler buldular. Bu tarihten sonra Kıbti’lerin kabir ve kabristanları define bulduğu zan ve tahmin edilen bir yer olarak tanımlandı. Gerçekten de bu kabirde, çok vakit gelinmektedir definlere rast gelinmektedir. Bu denelerde ölüleriyle birlikte gömülen mallar ve ölülerin ulamak üzere Gömdükleri nesneler , bu cümleden altın ve gümüş tabak , çanaklar ve tabutlar bulunmaktadır. Bundan dolayı, binlerce yılda beri Kıbti’lerin kabir ve kabristanları define bulunan yerler zannedildi. İşte bundan ötürü Mısır ahalisi define aramaya önem verdi. Çünkü defineler çıkartılıyor.

Kaynak Mukkadime ( özet olarak bitti)
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol